Arif Sağ
1945 yılında
Erzurum'un Aşkale ilçesi Dağlı Köyü'nde dünyaya geldi. 3-4 yaşlarından
itibaren kendisini babasının değirmeninde buldu. Müzikle ilk tanışması
da orada oldu. Sanatçı bu süreci şöyle anlatır;
"Tek bir ses, suyun sesi. Su altta pervanelere vurur. Pervanenin
dönerken çıkardığı ses ve bir de iki taşın birbirine sürtmesinin sesi
birbirine karışır. O sesi değiştiren tek yabancı unsur vardır. O da
kocaman, şakşak denen ağaçtır. Ağacın üzerine nal çakarlar. Taş döndükçe
ona sürter, ara sıra taşın çakılları değer, şangır şungur sesler çıkarır.
Yani düz sesi bir ritimle, değişik seslerle bozar. Değirmende bu sesleri
sürekli dinlemek zorundasınız. Taşlar devamlı döner ve şakşak dediğimiz
ağacın üstündeki o nalların sesi değirmen taşına müzikte duyduğun ritmi
verir. Ve orada hayal kurarsın, rüya görürsün... Orkestralar yönetirdim
orda kendimce. Müziği ben oradan hatırlıyorum. Müziğe kafamı taktığım,
müzikle diyalogu kurduğum yıllar o yıllardır..."
Değirmentaşı ve su sesinin uyumu Arif Sağ'ın dinlediği ilk orkestraydı.
5 yaşında kavalla, 6 yaşında ise gramofon ve plakla tanıştı. Bağlamayla
7 yaşında iken Erzincan'da Kumaş Dede'nin dükkanında tanıştı. Bu dükkan
Davut Sulari, Aşık Daimi, Ali Ekber Çiçek, Aşık Beyhani, Kemter Yusuf
gibi nice ustaların yetişmesinde öncü olmuştu. 14 yaşına kadar aşıklık
geleneğini öğrenip deyişler söylemeye başlayan sanatçı, sonraki yıllarda
İstanbul'a geldi ve Aksaray Musiki Cemiyeti'nde Nida Tüfekçi'nin
öğrencisi oldu.
Bu dönemlerde müzikal altyapısını oluşturma dönemiydi. 1960 ve 70'li
yıllar Arif Sağ için müzikte arayış yıllarıydı. Arif Sağ'ın, bu dönemin
toplumsal hareketlerinin müzikle bağdaşan yanlarından çok, piyasadaki ve
resmi kurumlardaki müzik uygulamalarına ağırlık verdiği söylenebilir.
İlk plağı "Gafil Gezme Şaşkın Bir Gün Ölürsün"ü bu dönemde, 1963'te
çıkarmıştı. 1965'de İstanbul Radyosu'na bağlama sanatçısı olarak girdi.
Bu yıllarda Sağ'ın piyasadaki faaliyetleri de devam etmekteydi. Arif Sağ
45'lik plak dönemi olarak adlandırılan ve yaklaşık 20 yıl devam eden bu
sürecin en parlak simalarındandı. Bu süreçte 45'in üzerinde plak, 200'ün
üzerinde beste yaptı. Çeşitli sanatçılara bağlamasıyla eşlik etmesinin
yanında, - yine bu dönemde- bestelerini de pek çok sanatçıya verdi.
Yapılan müzik bugünkü terminolojiyle bir tür arabesk- fantazi benzeriydi;
bestelerinde ise yerel motifleri çok sık kullandı.Bu da onun halk
müziğinden kopamadığı gerçeğinin bir başka göstergesiydi.
1975'de kurulan "İstanbul Devlet Türk Müziği Konservatuarı"na "öğretim
üyesi" olarak giren Arif Sağ, halk müziği ve bağlama konusundaki
akademik çalışmalarını da bu dönemde başlattı. 1982'de konservatuardan
ayrıldı, kendi adına "Arif Sağ Müzik Evi"ni kurdu. Bu arada Musa
Eroğlu,
Muhlis Akarsu ve Yavuz Top gibi bağlamanın diğer ustalarıyla Muhabbet
serisinin ilk albümünü hazırdı. Uzun bir zamana yayılan bu birlikte
çalışma, beş albüm ortaya çıkardı. 1982 yılında İstanbul Şan Tiyatrosu'nda ilk "Bağlama Resitali"ni verdi.
Sonrasında bu dönemlerde Avrupa'nın bir çok ülkesi ile Uzakdoğu'da (Japonya'da) halk
müziğimizi
ve halk çalgımızı tanıtıcı çalışmalar yaptı.
Ülkemizde müzik alanında kişisel renklere ve üstün yeteneklere sık
rastlanmasına rağmen, bağlama çalgısında bir ekol yaratan sanatçı sayısı
parmakla sayılacak kadar azdır. İşte bunlardan birisi ve -şimdilik -
sonuncusu Arif Sağ'dır. Bağlamaya teknik bakımdan hakim olduğu kadar
Arif Sağ'ın icrası, yerel tavırlar, repertuar ve duygu bakımından da
zenginliklerle doludur. Halk müziği ve bağlama alanında özgün
arayışlarını yoğunlaştırarak sürdüren Arif Sağ, bir dönem (1987-1991)
mecliste "milletvekili" olarak bulunan ilk sanatçıdır.
5 Mayıs 1996'da Almanya Cumhurbaşkanı Sayın Roman Herzog'un desteği ile
Köln Flarmoni Orkestrası ile Köln Flarmoni Salonu'nda verdiği konserle
Anadolu müziğinin batıya tanıtılmasına ciddi katkıları oldu.
1996 yılında Köln Senfoni Orkestrası eşliğinde Erdal Erzincan ve Erol
Parlak'la birlikte Köln'de verdiği konser büyük ilgi gördü ve yine aynı
yıl Cumhurbaşkanlığı tarafından verilen özel ödülü aldı. Arif Sağ,
sazında günlük yaşamın ekmek-su gibi doğal bir parçası sayılan Anadolu
Aleviliği'nin "aşık-ozan" geleneği ortamında yaşayarak yetişti.
Son olarak 21. 01. 2000 - 05. 02. 2000 tarihleri arasında, İspanya'nın
ünlü Flamenko gitaristi Toma Tito ile Avrupa'nın 12 ayrı şehrinde
konserler vererek bağlamanın yurt dışında tanınmasını ve hak ettiği
övgüyü almasını sağladı. Sanatçı evli ve iki çocuk babasıdır.
|