![]() |
![]() |
![]() |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Âşık Veysel Kimdir | Türkü Sözleri | Türkü Notaları | Ozanlarımız | Gönül verenler |
Nota Bilgileri | Türkü Dinle | Adım adım Türkiye | Linkler |
ÂŞIK KUL AHMET |
ÂŞIK KUL AHMET
ÂŞIK KUL AHMET İLE YAPILAN SON ROPÖRTAJ Hayrettin İvgin
1932-1997 yılları arasında yaşayan ve 65 yaşında göçen Âşık Kul Ahmet'le yapılan bu en son röportaj, ölümünden 15 gün önce gerçekleştirilmiştir.
H.İvgin;
Değerli Âşığımız, Sayın Kul Ahmet,
biraz hayatınızdan söz eder misiniz?
Ben Buyum
Adem'in
sulbünden ben bir insanım
Türk'ün
nüfusunda adım Ahmet'tir
Babam
bir ev yapmış kerpiç yığımlı
Bir
doksan yedidir kametim boyum
Bizi yetiştirdi irfanla bilim
Yoktur
benim gibi dünyada yanan
Kerem
oldum bir Aslı'ya yakıldım
Bazı gök gibiyim bazı da yer'im
Ta
Adem'den beri coşan boylarız
Derdimi
bileni sırdaş bilirim
Yağcı
olup kötüleri övemem
Hünkâr Hacı Bektaş özündeyim ben
Kul
Ahmet'im böyle İvgın levend'im
H. İvgin; Sayın Kul Ahmet, siz gönlünüze göre nasıl bir dünya istiyorsunuz? Dünya milletleri nasıl olmalıdır?
Kul Ahmet; Sayın Hayrettin Bey, ben önce dünya milletlerinin birlik ve barış içinde yaşamalarını isterim. Başka insanların dinine, diline, mezhebine, ırkına, rengine, inanç ve düşüncelerine, örf ve adetlerine saygı duyarım. Gene müsaade buyurursanız, ben nasıl bir dünya istiyorum, bir şiir ile söyleyeyim.
İSTİYORUM
Şu
benim gönlüme göre
Terörü yok sağsız solsuz
İnsanı dertle solmayan
Bütün insanı hür olan
Kul Ahmet'im hoş riyasız
H.İvgin; Kul Ahmet, başınızdan kim bilir ne ilginç olaylar geçmiştir. Ben duydum ki, Rahmetli Âşık Davut Sulari ile İstanbul'da bir karşılaşmanız olmuş. Bu nasıl bir hatıradır anlatır mısınız?
Kul Ahmet; Efendim! Sanıyorum 1965 yılıydı. İstanbul'da Beşiktaş Açık Hava Sineması'nda bir âşıklar yarışması ve konseri olmuştu. Ben o zamanlar saz elimde diyar diyar, Mecnun gibi gezen bir âşıktım.
O zamanlar Şemsi Yastıman'ın evinde kalıyordum. Şemsi Yastıman'la birlikte âşıklar şölenine gittik. Türkiye'den pek çok âşık gelmişti. Hatta rahmetli Âşık Veysel de oradaydı. Âşık Davut Sulari de gelmişti. Efendim, ben bir yıl Davut Sulari ile beraber Anadolu'ya geçmiştim. O zamanlar Davut Sulari, Ankara'da kivrasının karısını kaçırmıştı. Bu olay sebebi ile aramız açılmıştı.
Onun bu tür nahoş olaylarına kızıyordum. Tabi ben Davut Sulari'nin yaşına göre çocuk sayılırdım. Fakat, Davut Sulari'yi halk çok tutuyordu. O yıllar plak dönemiydi. Odeon Plakçılık âşıklara plak yapıyordu. Davut Sulari birkaç plak doldurmuştu. Ve piyasada çok satılıyordu. O yıllar Davut Sulari büyük bir ozan sayılırdı, çünkü hayli meşhur olmuştu. Fakat rahmetlinin yalanı dolanı fazla idi. Neyse o gece konser ve yarışma başladı. Konserde jüri bile vardı. Sıra Davut Sulari'ye gelmişti. Sahnede, halka; ''Sayın seyirciler, yeni bir âşık çıkmış. Adı Kul Ahmet.
Onu benimle atışmak üzere sahneye çağırıyorum'' diye konuştu. Tabi o yıllar beni halk tanımıyordu. Davut Sulari'nin niyeti halkın huzurunda beni hacil duruma düşürmek. Ben önce çıkmak istemedim. Bir taraftan halk alkışlarla beni davet ediyor, bir taraftan da Davut Sulari ''Eğer gerçek âşık ise kaçmasın gelsin. Âşıklığını izhar ve beyan etsin'' diyerek seyircileri tahrik ediyordu. Seyirci de tempo tutarak beni sahneye çıkmaya mecbur etti. Sazımı aldım sahneye çıktım.
Davut Sulari'nin elini öptüm, karşılıklı oturduk. ''Buyur üstadım, sen istedin ben sahneye çıktım. Ne sorarsan, ne tekellüm edeceksen buyur, meydan sizin'' dedim. Davut Sulari, seyircilere ''Bakın ben nasıl Kul Ahmet'i tepe taklak edeceğim'' dedi. Herkes onu alkışlıyordu. Biz atışmaya başladık. Tabi o soruyordu. Ben cevap veriyordum. Fakat o soruyordu ama sorduğu soruları da açıklıyor. Kendine göre cevap veriyordu. Güya benim cevaplarımın hepsinin yanlış olduğunu da açıklıyordu. Mesela; gökyüzünde kırkmilyar yıldız olduğunu, denizlerde kırkbintrilyon balık yaşadığını söyleyerek, palavralar ve yalanlar atıyordu. Tabi seyirciler de onu bol bol alkışlıyor ve ona inanıyorlardı.
TEKELLÜM
Davut
Sulari
Kul
Ahmet
Davut
Sulari
Kul
Ahmet
Davut
Sulari
Kul
Ahmet
Fakat sahnenin önündeki jüri heyeti Davut Sulari'yi alkışlamıyordu. Çünkü onun söylediklerinin hiçbirinin doğru olmadığını bilimsel olmadığını biliyorlardı. Davut Sulari'nin uyduruk rakamları, palavraları canıma tak dedi. Mikrofonu aldım elime: ''Sayın seyirciler, siz hep Davut Sulari'yi alkışladınız. Davut Sulari'nin sorularına doğru cevap veremediğimi sandınız. O kendine göre balık sayısını, yıldız sayısını söyledi. Siz onda keramet olduğunu kabul ediyorsunuz. Ben Davut Sulari'ye ufak, açık ve kısa bir soru soracağım. Eğer bilirse, onun ayaklarının altını huzurunuzda öpeceğim.'' dedim. Ve sazı elime alarak şu soruyu sordum:
Bilirim olmuşsun yalancı hoca
Ben bu soruyu sorunca, seyirciler bu kez beni alkışlamaya başladılar. Davut Sulari'ye inananlar ceplerinden çelik metreyi çıkararak sahneyi ölçmeye yeltendiler. Bir taraftan ''Hadi Sulari'', söyle kaç metre ve santimetredir'' diyerek onun cevap vermesini istediler. Davut Sulari bana döndü: ''Vah kâfir beni nereden yakaladın'' diyerek hıncını belirtti. Davut Sulari tabii ki bir rakam söyledi, ama o söylediği sahne ölçüldüğünde doğru çıkmadı. Bu kez herkes Davut Sulari'yi yuhlamaya başladı. Ve beni alkışladılar. Bizi seyreden âşıklar gülüşüyorlardı. Hatta, hiç unutmam, Âşık Veysel de kıs kıs gülüyordu.
H. İvgin; Senin hayatında bir de ev eşyalarının çalınması olayı olmuş. Bunu anlatır mısın?
Kul Ahmet; 1971 yılında eşim vefat etti. Ben de Hacıbayram civarında bir evde oturuyordum. İki çocuğum ile yalnız kaldım. Onların rahatını temin ettikten sonra, ben de turnelere çıkmaya başladım. Çünkü eşimle hayat geçirdim o ev artık bana zindan olmuştu. Doğrusu o evde oturmak istemiyordum.
Sazcı Dursun namıyla saz yapan bir Dursun Doğanay vardı. Bir gün bana geldi. ''Kul Ahmet, madem ki Anadolu'ya turneye gidiyorsun. Buradaki eşyalarını bizim evin bir odasına koyalım. Bizim ev 4 oda. Dönüşünde alırsın. Eşyalarını kilitle ve git. Benim evde hiçbir şey olmaz'' dedi. Ben de zaten Maraş'a gitmek istiyordum.
''Tamam'', diyerek eşyaları topladım ve Dursun Doğanay'ın evinin bir odasına koyduk. Anahtarını da kendilerine emanet ettim. Maraş'a gittim. İki ay kaldım. Ankara'ya geri döndüm. Baktım benim eşyalar yok. Dursun Doğanay'a sordum. ''Vallahi bilmiyorum. Demek ki çalınmış'' dedi. ''Nasıl olur kardeşim, senin evinin içinde, yatak odasının karşısındaki odada ve anahtar sende. Nasıl çalınır?'' dedim.
Koştum karakolu ve ''Eşyalarımı hırsızlar çalmış'' diyerek şikayette bulundum. Şikayetimi bir şiirle dile getirdim. Karakolun komiserine verdim.
HIRSIZLAR
Komser
beyim sana şikayetim var
Eşyasız
koydular evlatlanmı
Demişler hırsızlık güzel kâr deyi
Beni
görselerdi ben de giderdim
Kul
Ahmet'im muradına erdiler
Ben şiirli dilekçemi verdikten sonra, komser soruşturmaya başladı. Dursun Doğanay'ı ve karısını karakola getirdi. Onların ifadelerini aldı. Önceleri ''Biz bilmiyoruz'' diyerek inkâr ettiler. Polisler onları nezarete attı. Herhalde biraz da sopa attılar. Meğerse Dursun Doğanay ve kansı benim eşyaları satmışlar. Tabiiki ikisi de cezaevini boyladı. Sonra onların haline acıdım ve davamdam vazgeçtim. Fakat kamu davası açıldı. Onlar hırsızlıktan ceza aldılar.
H. İvgin; Sayın Kul Ahmet, senin bir şiir var: ''Bir şah olsam hükmeylesem cihana'' diye başlıyor. Bu şiir yüzünden başın belalara girdi. Kimileri ile mahkemelik oldun. Bu şiirin hikayesini anlatır mısın?
Kul Ahmet; Efendim, 1966 yılı idi. Anadolu turnesine çıkmıştık. Saygı duyduğum pek çok âşıkla birlikte. Mesela; Osman Dağlı, Âşık Mahzuni Şerif, Sanatçı Sultan Can, Mahmut Erdal ve daha bir çok sanatçı vardı. Samsun'a konsere gitmiştik. Gündüzleyin parka gittik. Atatürk'ün Samsun'a ayak bastığı yere at üzerinde heykelini dikmişler. O parkta heykelin dibinde otururken, düşüncelere daldım. Atatürk Samsun'a çıktı ve Türkiye'yi zaman içinde kurtardı. Ya ben bir şah olsaydım, dünyaya hükmetseydim neler yapardım, diyerek kalemi elime aldım orada bu şiiri yazdım.
Şiir şöyle:
BİR ŞAH OLSAM
Bir şah olsam hükmeylesem cihana
Fabrikalar
kurar idim her yerde
Bir
insan severdim biri de Allah
İnsanlıktan başka olmazdı Cennet
Bir
olurdu zengin fakir her zaman
O
günü görseydim gönlüm gülerdi
Gece
gündüz çalışırdım millete
Uyanırdı
bizden mantıkla hisler
Her
zaman yaşardık namusla arla
Bir
devlet ederdim bu ulu hanı
Gerçek
insanlarla eder idim Cem
Kul
Ahmet der varlığımız bitmezdi
Hatırlıyorum. Akşama kadar 12 dörtlük olarak şiiri yazdım. O akşam ki konseri organize edenler, Doğan Kılıç ve Alican Önder idi. Bu şiiri ilk önce Osman Dağlı'ya okudum. O çok beğendi.
1970 Yılında İstanbul Tepebaşı Gazinosu'nda bir gece bu şiiri çaldım, okudum. Sıkıyönetim vardı o zamanlar. Beni tutukladılar. Bu şiir yüzünden Selimiye Cezaevinde tam bir yıl üç ay yattım. Çoluk çocuk perişan olduk. Bu şiir yüzünden bir çok kereler tutuklandım. Halbuki suç olacak hiçbir şey bu şiirde mevcut değil.
İşin garip tarafı şu ki bu şiir bir çok kereler başka âşıklara maledilerek yayımlandı. Yani başkaları tarafından çalındı. Uzun hikaye, bu yüzden Şinasi Koç ile mahkemelik oldum. 1990 Yılında açtığım davadan 50 milyon liralık tazminat davası kazandım. Haydar Öztoprak ile mahkemelik oldum 1994 yılında 100 milyon liralık tazminat davası kazandım. Bu belalı şiir yüzünden çok manevi sıkıntı çektim. Anlatmak istemiyorum.
H. İvgin; Teşekkür ederim Sayın Kul Ahmet! Seni bu hasta halinle yordum. Çok güzel bir sohbet oldu.
Kul Ahmet; Sayın Hayrettin Bey biraz iyi olayım. Daha çok sohbet edeceğiz. Aslında, ben sana çok teşekkür ederim.
|
Âşık Veysel Kimdir | Türkü Sözleri | Türkü Notaları | Ozanlarımız | Gönül verenler |
Nota Bilgileri | Türkü Dinle | Adım adım Türkiye | Linkler |