Seyyid Nesimi
Alevi-Bektaşi
kültürünün yedi ulu ozanından birisi olarak bilinir. XIV. yüzyılın
sonları ile XV. yüzyılın başlarında yaşamış bir Anadolu Türk ozanıdır.
Seyyit Nesimi’nin yaşamıyla ilgili birçok kaynak vardır. Bu kaynaklar
Nesimi’yi çeşitli yerlerde göstermektedirler. Latifi Tezkiresi onu
“Bağdat’ta Nesim nahivesi’nde tevellüt etmiştir.”1 diye vermektedir.
Yine bir başka kaynak ise ‘Irak halkındandır” demektedir. Tebrizlidir,
Diyarbakırlıdır, Nusaybinlidir gibi notlar bulunmaktadır. Bu nedenle
Nesimi’nin nerede doğduğu kesin olmadığı gibi, doğum tarihi konusunda da
bir kayıt yoktur.
Seyyit Nesimi şiirlerini Türkçe ile yazmış, Türkçe konuşmuştur. Bir
yerde fazla kalamamış, sürekli dolaşmıştır. Anadolu’da başka yerleri
gezerek mensup olduğu tekkenin fikirlerini ve eylemlerini yaymıştır.
Gittiği her bölgede kendine özgü şiirlerini söylemiş, ora insanıyla
kaynaşmış, onlardan ayrı birisi olmadığını da göstermiştir.
Seyyit Nesimi için gittiği her yerde, her mekânda kendisi için birçok
şeyler söylenmiştir ki, sanki Nesimi o dönemde onlarla birlikte
yaşamıştır. Örneğin Hacı Bektaş Velayetnamesi’nde de adından söz edilen
Seyyit Mahmut Hayrani ile de ilişki kurduğu, ardından Sultan Sücattnin
tekkesinde de bulunduğu, onlarla birlikte çeşitli kerametleri
verilmektedir. Sultan Şucaeddin Veli Velayetnamesi’nde Seyit Nesimi adı
da böylece geçmektedir. Tebrizli, İranlı, Bağdatlı, Azerbaycanlı gibi
yakıştırmalar hep Nesimi’nin gezginciliğinden ileri gelmektedir. Nesimi
ile ilgili bilinen en çok bilgi ise onun Aleviliğin bir kolu olan
Hurufilik koluna mensup olduğudur.
0 toplumunun hem gözü hem kulağı, sesi olmuştur. Yunus Emre gibi
tekkeler arası ilişkileri de yürütmekten gezmekten hoşlanmış, bunu
yaşamının bir parçası sayarak içtenlikle yapmıştır. “Eski kaynaklar
Nesimi içiıı şunları söylemektedirler: Nesimi nesbi doğru olan yüksek
dereceli Seyyitlerdendir. iyi tahsil görmüş ve zamanın medreselerinde
okutulan bilimleri öğrenmiştir. Tarikat ve meşayih yani şeyhlerinin
gizemlerine iyi aşinalzğı vardır.”2 derken, Latifi Teskeresi’nde ‘Garip
ve acaip bir as, ama, kamil, arif ve nukteden biri, erdemli bir kişidir
diye tanımlamaktadır.
Nesimi Fazullah Hurufi’nin halifesi olduktan sonra, onun fikirleri
ışığında büyük ve uzun geziler yapmış, Hurufilik düşüncelerini yaymağa
çalışmıştır. Hurufilik kural dışı kuran yorumu, şeriat ilkelerine açıkça
karşı çıkan, kelimelere dayanan bir gizemciliği ifade etmektedir.
Hurufilik düşüncesinin gelişimine kısaca bir göz atmak, bu düşüncenin
Nesimiyi nasıl etkilediğini daha açıkça görmemizi sağlayacaktır.
Hurufilik düşüncesi ilk kez Fazlullah Hurufi tarafından ortaya atılmış,
teoriyi geliştiren, toplumsallaştıran Fazlullah’ın öğrencileri bu
teoriden dolayı Hurufilik adını koymuşlardır. Hurufilik konusunda bazı
görüşler şöyledir: “Müslümanlığın inanç, ibadet ve melatını tevil ederek
ve İslami esaslara aykırı olarak kurulmuş uydurma bir din.”3 Türk
Ansiklopedisi Hurufiliği bir din olarak kabul etmektedir. Ancak,
Hurufiliğin mezhep ve tarikat hiç olamayacağını da üstüne basarak
söylemektedir.” Hele mezhep hiç diyemeyiz, çünkü mezhep bir dinin esas
inançlarına bağlı kalmak şartıyla demektir. Yine önemli bir boşluğu
doldurmuş olan cumhuriyet döneminde yayımlanmış önemli Ansiklopedilerden
birisi olan İslam Ansiklopedisi bu konuda şu bilgileri vermektedir
“Hurufilik, ya da Hurufiya, Esterabed’lı Fazl Allah tarafından 1398
senesinde Horasan’ın Esterabad kasabasında kurulmuş bir tarikattır. Fazl
Allah o sene kendisini Allah’ın ve kainatın künh ve haki katı kendi
zatında tecelli eden bir peygamber olarak ilan etmiştir. Bu zata göre,
İslam tasavvufunun umumiyetle belirttiği gibi, Allah’ın asıl mahiyeti
bir gizli hazine olup, ilk tezahür ve tecellisi kelam şeklinde görülen
ilk illetten ibarettir.
Hurufiliğin önemli görüşleri şöyledir: Hurufiler alemin sürekli bir
devrine ve olayların bu devir esnasında meydana geldiğine inanırlar.
Tanrı bir insanın yüzünde ve o insanı temizleyen güzelleştiren bir
kelamdır. Allahın vahiylerini halka iletmekle görevli peygamberler bir
öncekinden daha geniş bilgiye sahiptir. Dolayısıyla Fazhıllah da önceki
peygamberlere gelen her şeyin anlamını çözecek anahtara sahiptir. Namaz,
oruç, zekat, kelimeyi şahadet gibi islamın beş koşulunu 28 ya da 32 ye
bağlayarak insana yüklerler. Tasavvuf felsefesinin özünde de bulunan
insanın özünün tanrıda olduğu, dolayısıyla insanın da bir tanrı olduğu
görüşü Hurufilik kuramı içinde de yüklü şekilde vardır.
Nesimi Hurufi düşüncesini üstadının ölümünden sonra geliştirmiş, Anadolu
topraklarında yaymıştır. Fazlullah Hurufi’nin yüksek sesle söyleyemediği
düşüncelerini Nesimi şairliğinin verdiği gücü de katarak en etkili
şekilde dile getirmiştir. Kısa sürede Anadolu ve Asya topraklarında
Nesimi İsmi yükselmiştir. Hurufihiğin kurucusu Fazlullah Hurufi’nin adı
gölgede kalmış, kısa süre içerisinde unutulur olmuştu. Nesimi’nin ünü
duygularının etkisi ile kolayca halk tarafından anlaşılır olmuştu.
Nesimi büyüleyici etkisiyle herkesi kolayca etkiliyordu.
Seyyit Nesimi sıradan bir ozan olmayıp, kendisini yetiştirmiş, hatta
kendisinden önce gelen bütün ozan ve bilginleri incelemiştir. Hurufi
düşüncesini Alevilik düşüncesiniıı içerisinde eriterek, bu felsefeye çok
şeyler kazandırmıştır.
Nesimi hem Mevlana’yı, Yunus’u okumuş hem de onların şiirlerinde geçen
Hallacı Mansur’a büyük bir hayranlık duymuştur. Hallac gibi “Enel Hak”
demekten çekinmemiştir.
Yunus ve Mevlana’da var olan bilinci belleğine kazımış, bu fikirleri
şiirlerinin derinliklerinde eritmesini bilmiştir. Dilde Türkçeyi
kullanmış olmasına karşın Fars Edebiyatı tarzını da sürdürmüş, çoğu kez
bu edebiyatın etkisinde kalmaktan kendisini kurtaramamıştır. Nesimi tüm
edebi yapıtları okuyup inceler, yorumlarken kuranı yorumlayıp, reformist
bir görüş ortaya atmıştır. 0 yüzden de kendisini “zındık” ilan etmekten
çekinmeyenler onun aleyhinde propagandalar yaymış sultana şikayet
etmişlerdir. Bu yüzden Nesimi zaman zaman halkın arasında saklanma
gereksinimi duymuştur. Nesimi, diğer üstatlar gibi tanrının insanın
içinde olduğunu, insanın tanrıyla bütünlük gösterdiğini kuran ayetlerine
dayanarak ispatlamıştır. Kuranı körlemesine yorumlamanın, körlemesine
okumanın yararı olamayacağını, onun bilinçli ve yorumsal bir tavırla
okunması gerektiğini sık sık söylemiştir.
Nesimi’nin korkusuzca savunduğu fikirleri yüzünden her yerde aranmış,
bulunduğu yerde şeriat hükümleri gereği ortadan kaldırılacağı sıralarda
Anadolu topraklarında on yıldan fazla saklanarak fikirlerini ödünsüz
biçimde Anadolu insanına, Türklere Türkmenlere ve diğer kavimlere
anlatmıştır. Ankara Savaşı öncesi Anadolu Alevi Türkmenleri onu bağrına
basmış, kendi görüşlerinden birisi olduğunu, Nesimi’nin de bir Alevi
büyüğü ve öncüsü olduğunu çabuk benimsemişlerdir. Bazı kaynaklar Ankara
Savaşı öncesinde Hacı Bayram Veli ‘nin kendisi ile görüşmek istemediğini
söyleseler de bu pek ispatlanmış bir sav değildir.
Timur belasının Anadolu toprağı üzerinde yaşayan halkları darmadağın
etmesi, bunların ürettiklerine sahip çıkarak gasp etmeleri, Osmanlı
Beyliği’nin yeniden Yıldırım Beyazıt oğullarıyla gündeme gelmesi sonucu
Anadolu topraklarını terk etmeye mecbur hissetmiştir kendilerini.
Timur’un Anadolu topraklarına saldırısı sonucu birçok Hurufi halifesi de
bu topraklardan Balkanlar tarafına kaçarken, Nesimi ne yazık ki Halep’e
gitmiş, Halep topraklarında ölümün kucağına düşmüştür.
Halep’te de düşüncelerinden taviz vermemiştir. Nesimi, hep zındıklıkla,
sapkınlıkla suçlanmış, ancak onun görüşlerine kimse yanıt vermemiş, bu
bilinçsiz, tavır Halep Müftüsü’nün can iane fetvasıyla derisi yüzülerek,
canilerin ödüllendirilmesi yolu seçilmiştir. Halkın gözü önünde derisi
yüzülerek ortalığa bırakılan Nesimi yine de düşüncelerinden ödün
vermemiş, yüzülen derisini sırtına örtünerek Halep sokaklarında
insanların korkunç bakışları arasında yürümeye devam etmiştir. Hatta
şöyle bir söylenti kulaktan kulağa yayılarak bugünlere ulaşmıştır.
Nesimi yüzülürken hıncını alamayan fetva müftüsü şöyle demiş “Bunun kanı
pistir, bir uzva damlasa o uzvun kesilmesi gerekir. Tam bu sırada
Nesimi’nin bir parça kanı katil müftünün şahadet parmağının üstüne
sıçramış. Meydanda bulunan halk, “Müftü Efendi fetvanıza göre
parmağınızın kesilmesi gerekir.” Bunu duyan Katil Müftü Nesne gerekmez
diyerek parmağındaki kanı yıkayarak ortadan kaldırmıştır. Bunun üzerine
Nesimi şöyle seslenmiş:
Zahida bir parmağın kessen dönüp halktan kaçar
Gör bu miskin aşığı serpa sayarlar ağlamaz
İşte inançları uğruna öldürülen insanların görüşleri, işte
inançsızlıkları ve menfaatleri yüzünden yüreklerini başka zalimlere
kiralamış insanlar. Bu insan manzaralarını tarih çok yaşadı.
Nesimi’nin ölüm tarihi olarak 1404 kayda alınmıştır. Nesimi’ nin ölümü
ardından Türkmen Alevileri “mehdi, Gayip Erenleri, tanrıya çekildi,
gökyüzüne süzüldü, kendisine geldi, kendisiyle bütünleşti derken
Halep’in on iki kapısından on ikisinde de aynı anda çıktığını
söylemişlerdir. Bu kanlı ölüm onu ölümsüzleştirdi.
Tekkesi ve türbesi derisinin yüzüldüğü yerdedir. Ölüm sonrası sevenleri
onu öğretileriyle yaşattılar. Tekkesinde binlerce Nesimi yetişti.
|