Veysel, nasıl Âşık Veysel oldu?
Bunun nedeni:
Kimilerine göre çok sevdiği karısı Esmanın kaçması.
Kimilerine göre, gözlerinin kör olması.
Kimilerine göreyse, Allah vergisidir.
Aşık Veysel kör bir insandır. Yedi yaşında çiçek hastalığında gözlerini
kaybeder. İlaç yok, doktor yok, derde derman olacak biriside yok. Köy
yerinde bir hastalanmaya gör, gerisi Allaha emanet
Peki, bir kör insanın çevresinden alacağı şeyler neler olabilir? Kültürel
ilişki sınırlı, kimlerden neler kapacak, daracık bir dağ köyünden Türkçenin
sınırı da belli göremediği şeylere nasıl ulaşsın? Sazı nasıl çalsın,
türküleri nasıl yazsın?
Veysel üstün bir hayal gücüne sahiptir. Gözlerinin görmemesi, istediği bazı
şeylerden yoksun kalmasının sonucu, beynini ve hayal dünyasını geliştirir.
Duyduğu her şeyi kafasına yerleştirmeye çalışır. Kendisiyle alay eden köy
çocuklarıyla tartışmak, onlardan aşağı kalmamak için bütün zamanını
öğrenmeye ve kendisini topluma kabul ettirmeye ayırır.
Köye gelen ozanları iyi dinler, onlardan bir şeyler öğrenmeyi ilke edinir.
Veyselin yaşadığı çevreye Emlek adı verilirdi. Şarkışlaya bağlı dağ köyü,
Kızılbaş Türkmenlerinin yaşadığı yörenin adı Emlekti.
Emlekse, ozanlar yatağı bir yerdir. Veyselden önce yaşamış ve Veyselin
yaşıtları büyük ozanlar hep bu köylerden çıkmıştır. Agahi, Kemter, Aşık Veli,
Aşık Hüseyin, Ali İzzet, Devrani, Aziz Üstün Talibi, Veyselle zamanla dost
olan dostluk ilişkisi içerisine giren büyük ozanlardı. Sivrialan köyünden
Molla Hüseyin, Ali Özsoy Dede, Hıdır Dede hepsi ozan ve öğretici aydınlardı.
Hıdır Dede, babadan kalma dedeliğini geliştirmiş, pek okuma yazması
olmamasına rağmen, iyi saz çalar, türkü söylerdi. Veyselin en çok zevkle
dinlediği Hıdır Dedeydi. Molla Hüseyin zaten saz ustası olup, Veysele ilk
sazı öğreten yörenin aydınlarından birisiydi. Ali Özsoy Dede ise hem Arap
harflerini hem de Latin harflerinden okuyup yazan aydın bir dedeydi. Aşık
Veyselle yakın arkadaş olup bilgi alış verişinde birbirlerine çok şeyler
öğretmişlerdi. Agahi, Aşık Veli, Kemter Veyselden önce yaşadılar. Aşık
Veyselin yakın arkadaşı Aşık Hüseyin, yörenin en güçlü ozanlarındandır.
Otuz bir yaşında ölmesine karşın, ardında güzel şiirler bırakmıştır. Onun
şiirlerini yörenin bazı ozanları kendileri söylemiş gibi topluma sunmaya
kalkışmışlarsa da, bu herkesçe bilinmektedir. Ali İzzet ve
Devrani aynı köylü olup Aşık Veyselle yakın arkadaştılar. Aşık Veli ise,
Veyseli en çok etkileyen ozanlardandı. Yörede adını duyurmamış daha nice
ozan vardır ki, hepside aşık Veyselle dost ve arkadaştırlar.
Bu ozanlar Türkiyenin çeşitli bölgelerini gezip görmüş, türkü
söylemişlerdir. Aşık Veysel ise Sivrialan dan dışarı çıkmamış usta malı
söyleyen sesi güzel, güzel saz çalan kendi halinde, kendince bir ozandı.
Veyselin Kürt Kasımla Zaraya gitmesi birden bire ufkunu değiştirir.
Veysel Zaranın köylerini bir süre dolaşır. Kürt Kasım onu değişik türbe ve
tekkelere götürür. Köyünden farklı şeyleri buralarda hissetmesi Veyseli
tasavvuf ağırlıklı ilk şiirlerini yazmaya iter. Veyselin saz çalmasında
Kürt Kasımın rolü çok fazladır. Çünkü Kürt Kasım iyi keman çalar, sazı ve
kemanı kendi yapardı.
Güzellere de söyler Veysel, içinde dindiremediği acısını kafasındaki şiir
alemine kaydeder.
Esmaya en güzel şiirlerini söyler. İlk kez Zalım kafir
yetim koydun kuzumu diye karısını kaçıran Kel Hüseyin e sitem eder.
Güzelliğin on para etmez
Bu bendeki aşk olmasa
diyerek Esmaya hem çok sevdiğini hem de ondan daha güzellerin, güzel
kadınların var olduğunu belirtir.
Zara gezisi Veyselin ilk gezisi olmasına rağmen, ufkunun çok açık
olacağının belirlendiği bir gezi bir gezi olur. Hem türkülerini rahatça
çalıp söylediği hem de kendisine ikinci bir evlilik getirdiği yerdir.
Zarada Yalıncak Baba türbesinin işlerine bakan Gülizar Ana Veyselle
evlendirilir.Artık Esmanın aşkının kalıntıları vardır Veyselde. Giden gitti, bir daha
dönüşü yoktur. Bu bilinçle kendisine yeni bir yol çizer. Bu yol Veyseli
Sivrialan Köyünden evrensel bir boyuta ulaştırır. Bu evrenselliği
ulaşmasının başlangıç tarihi, 5 Ocak 1931dir. Bu tarihte Sivas Maarif
Müdürü Ahmet Kutsi Tecer, Sivasta bir Aşıklar Bayramı düzenler. Veysel de
çağrılır. Üç gün on beş aşık çalıp çağırmış, sonuçta Ahmet Kutsi Tecer,
Veysele de Halk Şairi belgesi vermiştir.
Bu belgeyi alan Veysel, çocukluk arkadaşı İbrahimle birlikte yaya olarak
Adana ve Mersin başta olmak üzere birçok vilayeti dolaşırlar.
Seferberliğin bitimiyle birlikte ülkede yeni bir yapılanma hareketi
başlatılmıştır, Atatürkün geliştirdiği fikirler adım adım uygulamaya
koyulmuştur. Veysel bu yeni Türkiyeyi gezerek, yaşayarak tanımaktadır.
Atatürkün umarlarına manevi bir destek vererek türkülerinde en güzel bir
şeklide dile getirmiştir.
Cumhuriyetin onuncu yılı dolayısıyla Veyselin yazdığı şiir Atatürk adının
taşımaktadır. Bu şiiri, Veysel, istek üzerine yazar. Nahiye müdürü istek
üzerine yazdırdığı şiiri çok beğenir. Veysele bu şiiri Ankaraya
ulaştırmasını söyler.
Veysel arkadaşı İbrahimle birlikte yaya olarak Sivas, Yozgat, Çorum,
Çankırı, Kırşehir köylerinden geçerek üç ayda Ankaraya ulaşırlar. Bir
rastlantı sonucu şiiri Hâkimiyet-i Milliye gazetesine verilir. Şiir üç gün
üst üste yayımlanır. Veyselin adı artık duyulmuş,
Veysel, Aşık Veysel olma
şansını yakalamıştır. Aynı günlerde Ankara Halkevinde bir konser verir. Çok
beğenilir. Ayağında çarıkla, bacağında şalvarla geldiği Ankaradan takım
elbise ve ayakkabı ile ayrılır.
Veyselin ikinci büyük olayı da İstanbul düşüdür. Ataya duyuramadığı
türküsünü mutlaka ulaştıracaktır. Ankarada kendisine İstanbulda bulunan
Radyoevine gitmesi söylendiğinde yine arkadaşı İbrahimle yollara düşer.
İstanbulda Radyoevi Müdürü Mesut Cemil, kılık kıyafetlerini görünce baştan
savmak ister. İçinden gelen bir dürtü ise bir kere saz çalıp türkü söylesin
diye geçirir. Veyseli dinledikten sonra, akşam programa çıkarır. O ara
İstanbulda bulunan Atatürk radyodan Veyseli dinleyince hemen ozanın
bulunup getirilmesi için talimat verir. Radyodan çıkan Veysel, Sivaslı bir
kapıcının evine konuk olmasından dolayı bulunamaz. İkinci gün Atanın
kendisini arattığını duyunca direk Dolmabahçeye gider. Fakat yaveri
görüştürmez. O bir anda geldi geçti, bir daha ararsa sizi bulurum der.
Bu olay, Veyseli çok etkilemiştir.
Veyselin sazı artık Anadoluda köy bucak konuşacaktır. Her yere gider gelir.
1940da İbrahimden ayrılarak Küçük Veysel adıyla tanınan Veysel Erkılıçla
dolaşmaya başlar. 1960ta Küçük Veysel ölünce artık oğlu Ahmetle çıkacaktır
Anadoluya
Aşık Veyselin yaşamında, kişiliğinin ve sanatının oluşumunda en büyük etken
hiç kuşku yok ki; Köy Enstitülerinde saz öğretmenliği yaptığı dönemdir.
Ahmet Kutsi Tecer, Sabahattin Eyüboğlu, Bedri Rahmi Eyüboğlu, İsmail Hakkı
Tonguç ve Bedrettin Tuncel in girişimiyle 1941 yılında, Köy Enstitülerinde
müzik öğretmenliğine başlar. Hasanoğlan, Yıldızeli, Çifteler, Ladik, Gölköy
Öğretmen Okulunda Tonguçun eğitim ordusuna katılarak bir nefer olarak
çalışır.
Bu tarihten ölümüne dek Türkiyeyi karış karış dolaşarak Atatürkün
ilkelerini, cumhuriyeti, laikliği sarsılmaz bir azimle savunur.
Aşık Veyselin türkülerinde işlediği konuların ağırlığını Türkiyenin
kalkınmışlığı, çağdaşlığı, laikliği oluştururken doğa sevgisi, birlik,
beraberlik onda işlenen konular arasında yer alır. Biz burada Veyselin
sanatını ve özelliklerini vermeyeceğiz.
Aşık Veyselin Sivrialan dan çıkması ne bir rastlantı ne de tanrı
vergisidir. O sadece yörede yetişen ozanlardan bir tanesidir. Ama kendini
iyi yetiştirmiş, toplumla çabuk kaynaşmış, seçtiği konular onu tüm Türkiye
insanına mal etmiştir.
Kaynak: Anı Makale Röpotajlarla, AŞIK VEYSEL, Antolojisi, Gülağ ÖZ
|